logo

ASLINDA 24 NİSAN NEDİR?

Her yıl olduğu gibi bu yıl da 24 Nisan yaklaşırken birçok batılı ülkelerde Ermeni olayları ile ilgili parlementolarında kararlar alınmaya başladı.  Biz de meselenin aslını, tarihi vakıayı, olmuşu, olmamışı gözler önüne sermek için Arşiv Uzmanı ve Tarihçi Savaş SONGUR’a sorduk.

RÖPORTAJ: Kerim Öztürk / 12.04.2019


♦ Öncelikle Ermeni olayları ile ilgili tarih neden 24 nisan?

24 nisan tehcir günü değildir. 24 nisan günü Ermenilerin anarşist-terörist eylemlerine tedbir alındığı, büyük elebaşılarının yakalandığı gündür. İstanbul’da tam da savaşın ortasında, büyük bir eylem planlayan Ermenilere karşı eylemden önce operasyon yapılmış ve örgütleri kapatılmıştır. 2300’den fazla örgüt üyesi terörist ermeni tutuklanmıştır. Ermeniler bu günü kin günü olarak hatırlamaktadırlar.

♦ Peki tehcir hadisesi ne zaman olmuştur?

Tehcire dair kanun 1 Haziran 1915 günü dönemin Resmi Gazetesi Takvim-i Vekâyi’de (resmi gazete) yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

♦ 24 nisan ile Ermeni Tehcir hadisesi arasındaki ilinti nedir, ne oldu?

Ne oldu? Ne olmadı? Bu iki soruya da cevabı en iyi arşiv verir.

Önce meseleyi tanımlamak lazım. Osmanlı Devletinin uygulaması “tehcirdir”. Zorunlu iç göçtür. Sürgün değildir. Katliam değildir. Soykırım Değildir. Olsa olsa Ermeni vatandaşlarına uyguladığı zorunlu iç tehcir olayıdır o kadar. Bundan bir fazlası kendine yalan söylemektir. Tarihe yalan söylemektir. Tarihe yalan söyletmektir. 

♦ Osmanlı tarihinde Ermenilere sadık millet deniliyordu.

Evet millet-i sadıkadan yol ayrımına gelinen yolda çok şeyler yaşandı. Her hadisede olduğu gibi bu hadisede de işin evveliyatı vardır. Bir gecede hüda-yı nabit bir şekilde zuhur etmemiştir. Osmanlı millet sistemi içinde milletler klasik dönemde müslim-gayr-i müslim şeklinde anlaşılırken, Tanzimat-Islahat döneminden sonra milletler kendi örgütlenmelerini kurmaya başladı. İşte bu süreçle birlikte Osmanlı topraklarında çıkarı olan devletler bu unsurları kullanmaya başladılar. En başta da Ermenileri ve Ermeni örgütlerini. Bütün tarihi gerçekliği ile Ermeni örgütlerinin 1915’e gelinceye kadar ve hemen sonrasında ve daha sonralarında yaptıkları ortadır

♦ Sadakat nerede bitti, kim bitirdi?

Meseleyi tüm vuzuhiyeti ile ortaya koymak uzun sürer ancak bazı ip uçlarını takip edersek bir meseleyi ortaya koyabiliriz. Örneğin Misyonerler tarafından kandırılan, ilk milletlerden birisi Ermeni milletidir. Kendi kaynaklarına göre 1896 yılında Amerika’dan 7 İngiltere’den 4 ayrı kiliseye mensup misyonerler (176sı Amerikalı)  ve yardımcılarıyla 869 yardımcıyla Osmanlı coğrafyasına dağılmışlardı. Gittikleri şehirler ise Bursa, İzmir, Merzifon, Kayseri, Sivas, Trabzon, Erzurum, Harput, Bitlis, Van, Mardin, Antep, Maraş, Adana, Haçin, Ankara, Yozgat, Amasya, Tokat, Arapkir, Malatya, Palu, Diyarbakır, Urfa, Brecik, Elbistan, Tarsus.

Siyasete ise 1815 Viyana kongresinde alınan kararla Şark meselesi ortaya konulmuştur. Bu şark meselesi batının şarkıdır yani o günkü hali ile Balkanlardır. Sonrasında mesele gittikçe genişleyerek Ermeni milletini de kapsar hale getirilmiştir. Siyaseten Rusların, Fransızların, İngilizlerin etkisi ile 1804 yılında İzmir’e ilk gelen misyonerlerin verdiği bilgiler ve çalışmalar üzerine hareketlilik başlamış 14 eylül 1829da Ruslarla yapılan Edirne Antlaşması, 1853 Rus Mençikof’un İstanbul’da Makamat-ı mukaddesinin Ortadokslar lehine çözülmesini istemesi yüzünden Kırım savaşı ve sonrasında Islahat fermanı yayınlanmıştır. 1863 de kendi millet anayasalarını kabul etmeleri sonrasında siyasi müdahaleler hızlanmıştır. 93 harbi sonrası siyasi müdahaleler ve Ermenileri “gaza getirmeler”, “siyasi kışkırtmalar” iyice artmıştır. 1890’lara gelindiğinde, baskınlar, yağmalamalar, suikastler hem İstanbul hem de Anadolu’da seri, planlı, kanlı eylemlere dönüşmüştür. Kimin bitirdiğini anlayabiliriz.

♦ Yine de bir problem var ortada. Problemi nasıl tanımlarız?

Meseleyi tanımlamaya gelmeden önce söylenmesi, bilinmesi ve olması gereken temel bir husus var.  Türk tarihi açısından, Osmanlı Tarihi açısından bir savunu durumu yoktur. Olmamış bir şey savunulmaz. Mesele ortaya konulur ve bırakılır. O kadar. Fazlası dile sıklet, gönle sıklet, tarihe sıklet verir. Ermeniler bir şeyler yazıp çiziyor, yabancı devletler bir takım kararlar alıyor diye olan bir şey değişmez. Olmamış bir şeyde olmuş farz edilemez.

Evet, Öncelikle meselenin isimlendirilmesi problematiği var. Meseleye isim koyma konusunda maalesef olayın oluş tarihinden günümüze kadar “isimlendirme ve isimle çağırma” problemi devam etmektedir. Özellikle batı eksenli (anglo-amerikan) isimlendirmeler zihinlerde baştan sona olmaması gereken çağrışımları yapmaktadır. Bu yanlış çağrışımlara biz dahi zaman zaman düşmekteyiz.  Şu anda bilinen şekli ile çağırmaların/söylemlerin hepsi batılı devletlerin elçiliklerindeki “dosya adlarından” ibarettir.

♦ Yaklaşık 1000 yıla yakın birlikte yaşayan iki millet 1915’e geldiğinde ne yaptılar?

Bir defa 1915 yılı Osmanlı Devleti’nin durumunu bir ortaya koymak lazım. Osmanlı Devleti Harb-i umuminin (I. Dünya savaşı)  içindedir. Bütün cepheler çetin durumdadır. Bu noktada millet yapısı içinde problem çıkaran unsurların hiç olmazsa sakin kalmaları beklenirken cephe gerisinde tedhiş, terör ve katliamları had ve hudut tanımaksızın devam ederken, Ermeni gönüllüleri adı altında Ruslarla sonra da Fransız ve İngilizlerle birlikte kendilerine öldürmekle bitirdikleri milletin topraklarında savaş sonrası devlet kuracaklarını zannına kapıldılar. 

♦ Osmanlı devletinin savaş şartları olsa dahi alacağı başka tedbirler yok muydu da tehcir kararı verdi?

Tarihin bazen kendi içinde kırıldığı anlar vardır. Ermeni tedhişi, terörü ve gönüllü birliklerinin düşman saflarına katılması öylesine kırılgan bir noktaya gelmişti ki o günkü yöneticilerin önünde üç seçenek vardı. Birincisi kendisine ihanet edenleri/etme ihtimali olanlar dahil imha etmek ki bu yöntemi hala görüyoruz. İkinci yöntem Ermenilerin en çok güvendikleri ve sözlerinden asla çıkmadıkları Rusların yaptığı gibi savaş vesilesi ile kalanları öldürme ve kimlik değiştirme kaçanları yolda yakalayıp öldürme ya da zorunlu sürgün. Üçüncüsü ise Osmanlı devletinin tercih ettiği gibi kendi sınırları içinde güvenli bölgeye nakil. Osmanlı üçüncüsünü tercih etmiştir. Bu tercih tarihin belki de göreceği o şartlarda en doğru karardı. Bugünün şartları içinde konuşmak kolay. O günün şartlarına iyi bakmak lazım.

♦ Osmanlı Devletinin I. Dünya savaşından nasıl çıktığı ortada. Tehcir kararı nasıl uygulandı. Kararı verenlere ne oldu?

Tabi ki uygulama hiç te kolay olmadı. En başta alınan kararın kendisi zaten sıkıntıyı yeterince ortaya koymakta. Ekonomik sebeplerle kolay değildi. Bürokratik sebeplerle kolay değildi. Siyasi sebeplerle kolay değildi. Gergin ortam sebebiyle kolay değildi. Vesselam. Tehcir esnasında hatalı, yanlış uygulamalar olmadı demek hakkaniyete sığmaz. Ancak toplamda uygulama Ermeniler lehine idi ve öyle de oldu. Süreç içinde uygunsuz davranışlar mahkemelerde görüldü mübalağalar bir tarafa bırakılırsa her şeye rağmen adil kararlar verildi. Bu günkü gürültü batılıların yavuz hırsızların yanında durması, Ermenilere gösterdikleri ilgi ve alakayı Türklere asla göstermemelerinin tezahürüdür.

Yöneticilere gelince; Ermenilerin, Osmanlı Devletinin son zamanlarında bu tür tedhiş ve terör hareketlerinde zirve yapmalarında, Millet düzeninin bozulmasında, istenmeyen ve ağır kayıpların verildiği savaşlara sürüklenmesinde önce Tanzimatçıların sonra da İttihat ve Terakki partisinin oluşum, tutum ve davranış problemleri vardır. Buna rağmen, zaten Cemal ve Talat Paşa’nın ölümleri de Ermeni suikastçıların ellerinden olmuştur.

♦ Son soru; Sonrası ve günümüzdeki durumu nasıl değerlendirmek lazım? 

Arşivleri açalım tarihi belgeler konuşsun demiş olmak meseleyi çözmedi, çözmüyor. Mesele sadece Osmanlı Arşivi ve Türkiye’deki arşivler değil. Tüm dünyadaki arşivler. İngiliz, Alman, Fransız, Rus ve diğer arşivlerin bu ve benzer konulardaki arşivlerinin derli toplu araştırılması konu ile ilgili tüm belgelerin doğru dürüst edit edilerek yayınlanması. Konuya dair ferdi çabalar maalesef yetersiz kalmakta.

Konuya dair en güzel çözümlerden bir tanesi dünya sömürü ve işgal tarihi ihtisas kütüphanesi, kütüphaneleri, enstitüler, etki odakları kurulmasıdır. Meseleye oryantal bakmak yerine oksidental bakmayı artık öğrenmeliyiz. Sadece ülkemizde değil bu tür iftiralara kurban giden ülkelerde, sömürülmüş ülkelerde oksidental çalışmalara hız verilmeli. Bu çalışmalarda sadece Ermeni olayları değil, İngiliz, Fransız, Alman, Belçika, Hollanda, Rus sömürü uygulamalarına dair “human zoo”ların haberlerin yapıldığı gazetelerin nüshalarının kopyaları alınsa, yeniden yayınlansa yeter.

Savaş SONGUR

1989 yılında Nevşehir Lisesi’nden mezun oldu. 1995 yılında lisans öğrenimini Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arşivcilik Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisansını Marmara Üniversitesi 1999 yılında Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Tarih, Türk Tarihi Anabilim Dalı Yeniçağ Bilim Dalında tamamladı. Doktoraya 2000 Yılında yine Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Tarih, Türk Tarihi Anabilim Dalı Yakınçağ Bilim Dalında doktora eğitim aldı.

1996-1999 yılları arasında İstanbul Külliyatı Projesi’nde Araştırma Sorumlusu, Redaksiyon Uzmanlığı, Osmanlı Türkçeleri Son Okuma İşlemi, İstanbul Tarihi Arşivi Dokümantasyon Sorumluluğu görevlerinde bulundu. 2000 yılından sonra Özel sektörde Bilgi Belge Yönetimi konusunda öncülük eden Özel Sektörün kurucularındandır. Arşiv Düzenleme, Doküman Yönetim Sistemleri, Standard Dosya Planı(SDP), Arşiv-Belge Yönetim Standartları konusunda uygulamalar ve eğitimler verdi. Halen Özel sektörde Proje direktörlüğü yapmaktadır. Çeşitli dergi ve gazetelerde yazılar yazmaktadır. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi’nde (UYAP) Osmanlıca, Arşiv ve Tarih alanında bilirkişi olarak görev yapan Songur, evli ve iki çocuk babasıdır.

Etiketler: » » » » » » » »
Share
1957 Kez Görüntülendi.
#

SENDE YORUM YAZ