logo

KİTAP, KÜTÜPHANE: PLATONİK BİR AŞK HİKAYESİ!

Bilgi çağı diye adlandırdığımız çağda, şahsi ve ictimai olarak bilmenin, şuurun önemi insanlık tarihinde hiç bu raddeye gelmemişti. “Bilme” unsuru tabii olarak okumakla, okutmakla elde edilir. Her okuma aynı zamanda kitabı (yazılı metni) şart kılar. Okumak için edinilecek kitaplar için ya edinme ya da kütüphaneye gitme ihtiyacı duyulur. Bu durum gerçekten bir ihtiyaçtır ve duyulması gereken ekmek kadar, su kadar önemlidir. Boş beyni, boş zihni birileri doldurur. Aman dikkat.  Okuma bir bilinçtir, şuurdur. Bu bilincin, şuurun inşaası dinimizin ilk emridir.

Okuma eğitimi, kitap ve kütüphane her ülkenin temel milli hedeflerini içindedir. Ülkemizde bu hedefe ulaşmak için Milli Eğitim Bakanlığının kararı ile 1964 yılından bu yana her yıl Mart ayının son haftası Kütüphaneler haftası / Kütüphanecilik haftası olarak “kut”lansa da mesele üzerindeki bilinç sadece sözlü birkaç salon konuşmasının ötesine maalesef geçememiştir. Halbuki bilginin önemini dikkate aldığımızda okumanın gerekliliğini, okumanın gerekliliğini anladığımızda da kitabın ve kütüphanenin önemini, kitabın ve kütüphanenin önemini anladığımızda da başta kütüphaneciler olmak üzere emeği geçenlerin değerini anlayabilirdik.

Ülkemizin kültür eğitimi politikalarına, kültür politikalarına, sanayi politikalarına, ticaret politikalarına, şehir politikalarına, kasaba ve köy politikalarına varana kadar her şeyi ama her şeyi olması gerektiği şekilde dizayn edebilirdik. 

2018 yılı Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 6 yaş ve üzeri nüfusta okuma yazma bilen oranı Türkiye genelinde yüzde 96,74’tür.  Ülkemizde basılan kitap adedine bakıldığında kişi başına kitap oranı ise “Bandrol muafiyetine tabi yayınlar da dahil olmak üzere” 580 milyon 956 bin 504 kitap basıldı, kişi başına düşen kitap sayısı 7,18’dir. (basılan kitabın yaklaşık 1/3’inin de ders ve yardımcı kitaplar olduğunu ayrıca hesaba katmalıyız.)  Basılan bu kitap sayılarına göre dünyadaki okuma oranlarında neredeyiz diye bakıldığında ise Dünya Kültür Puanı İndeksinde (The World Culture Score Index conducted)  daha önce 0,17 olan oran 00,1 (binde bire ) düşmüştür. Dünya sıralamasında ise 86. sıradayız. Kitap edinmek için harcanan para ise (25 cent) 1.40TL. 

Peki dünyadaki kütüphanelerle bizdeki kütüphanelerde bulunan malzeme sayı nedir? ABD. Kongre Kütüphanesi, 164 milyon (120 milyon özel koleksiyon hariç), İngiliz kütüphanesi 150 milyon, Rusya kütüphanesinde 43 milyon, Fransa’da 41 milyon, Japonya da 41 milyon kitap bulunmaktadır. Türkiye’de Milli Kütüphanedeki kitap sayısı 1,4 milyon, İstanbul Ünv. Kütüphanesi 1.25 milyon kitap bulunmaktadır.

Yukarıdaki istatistikler her açıdan ürkütücüdür. Hiç iç açıcı değildir. Bilginin doğrudan silah olarak vahşice kullanıldığı bu dönemde kitap sayısı, kütüphanelerin büyüklüğü, kütüphanecilere, Üniversitelere, Okullara, Kültür kurumlarına ne kadar ihtiyaç olduğunu açıkça göstermektedir.

Hiç mi iç açıcı bir durum yok, ne yapalım sorusuna meslekten birisi ve hayatını  kütüphanelerde, Arşivlerde geçmiş birisi olarak samami cevap vermek lazım. (Cevabın çok uzun olduğunu hatırlatalım. )

Öncelikle kitap ve okuma alışkanlığı ile ilgili bütün mesuliyet en üstten başlar, hangi seviyeden bakıyorsak oradaki en üstten, büyükler okumuyorsa küçükler okumaz.

Devlet erkanı, kanaat önderleri, iş adamları, sanatçılar tanınmış kişileri sürekli popüler oldukları yönleri ile ekrana getirmeyi, gazetelerde boy göstermeyi bırakıp kitap okumaya kitap okurken resim vermeye (gerçekten okumaya)  davet ediyorum. (Filimde koskoca ev, zengin aile, hizmetçiler, arabalar, yemekler her şey var. Ama hiçbir Rol’deki kişi bir kitap okumuyor, Başroldeki kitap okumazsa, şöför rolündeki kitap okusa ne okumasa ne?)

Yasak savma yerine gerçekleri inşa edelim. Kağıt üstünde sorumluğa değil vijdani sorumluğumuza, gelecek nesillere olan borcumuza bakalım.

Okul müdürlerinin odaları maaşallah eski, yeni bütün siyasi büyüklerin resimleri ile müzeyyen. Bari üç beş tane de kitap koyun. Bir öğrenci, bir veli kapınızı çaldığında kitap okurken bir kerecik görüşe ne olur?

Kendimizi kandırmayalım, çocuklarımızı kandırmayalım üç beş tane rafa üç beş tane uyduruk kitap koyup adına kütüphane demeyelim, basit bir kitaplığı kütüphane diye 10 yaşındaki çocuğa yutturamazsınız.

Özellikle okul kütüphanelerini kilitlemeyelim,  en arkadaki, koridorun sonundaki, karanlık, rutubetli sınıfları kütüphane yapmayalım. Z kütüphane adı altında koltuklara siyasi büroşür, kurum faaliyet bültenleri, siyasi kitaplar değil gerçek kitaplar koyup, okuma disiplinini sağlayalım.

Şehirlerde mahallelerin arasına koyduğunuz Kültür Merkezi dediğiniz yerler gerçekten kültür merkezi olsun. Cazibesi olsun. Ulaşımı ile içindeki hizmetleri ile. Lütfedip üç beş tane daha fazla kitap koyalım.

Kütüphanelere ulaşımı kolaylaştıralım. Aile çocuğum okul çıkışı kütüphaneye gitti/gitsin diyorsa gerçekten gidebilsin. Orada güvende olsun.

Kütüphaneleri kütüphanecilere emanet edelim. Kütüphanecilerin ulusal ve uluslar arası standartlarda eğitimine hiç değilse diğer meslekler kadar önem verelim. Kütüphanelerin ihtiyaç duyduğu ihtiyaçları giderme konusunda hiçbir fedakarlıktan kaçınmayalım (güncel ve popülist harcamalardan iki tane kıssanız kitaplığınız kütüphane olur)  

Kütüphaneciler olarak kitap ve kütüphane hikayeleri ile avunup sosyal medyada kendi meslek grubundan başka kimsenin ilgisini çekmeyen artık sıradanlaşmış paylaşımları bırakıp doğru dürüst projelerle yöneticilerin kapısını aşındıralım. Mesleğimizin gereğini yapalım.

Ülke yöneticileri / karar verici mekanizmadakiler de kütüphanecileri mağdur etmeyi bırakın, açtık dediğiniz kütüphanelere göstermelik te olsa bari 1 adedcik te olsa kütüphaneci alın. (Hepsi sizin partinize üye olur/ hoş üye olmasa da olur da neyse)

Vee 100. Yaşına girecek ülkemiz için dünyanın en büyük en ihtişamlı, en geniş içerikli kütüphanesini kurmak için bu günden başlayalım.

Her neyse, Kitap, kütüphane, arşiv deyince bizimkisi bir aşk hikayesine dönüveriyor. Hem de platonik bir aşk hikayesine. 

Etiketler: » » » » » » »
Share
2643 Kez Görüntülendi.
#

SENDE YORUM YAZ