“Şeyh pür dikkat, karacalara sinsi sinsi yaklaşan çitayı izliyordu”. (Üsame İbn Münkız, İbretler Kitabı)
İnsanın, en büyük yeteneği olan ve onu hayvanlardan ayıran bir özelliği vardır. Bu özellik, öğrendiği bilgiyi gelecek kuşaklara aktarabilmesi durumudur. Gelenek-görenek dediğimiz kurallar bütününün çoğu, aslında bu şekilde oluşmuştur. Bir nevi alışkanlıklarımız kültüre dönüşmüştür desek yanılmış olmayız.
Elbette toplumları şekle ve biçime sokan tek unsur gelenek-görenekler değildir. Dinin getirdiği ahlak kurallarının da toplumlar üzerinde etkisi çok büyüktür. Nitekim 30 Yıl Savaşları’nın yapıldığı dönemle günümüzü kıyasladığımızda din faktörünün hala devletlerin ilişkilerinde etkili olduğunu görmekteyiz. Bakınız: Türkiye’nin AB’ye alınmamasının nedenleri arasında AB’nin bir Hristiyan Birliği olması iddiası çok güçlü ve real bir iddia olarak karşımıza çıkmaktadır.
Birçok felsefesi düşünür insan doğasını ele alarak, toplumu çok daha iyi bir forma sokmak amacıyla farklı yorumlar ortaya atmıştır. Bu yorumlar arasında benim en çok dikkatimi çeken Frankfurt Okulu düşünürlerinin bakış açısı olmuştur. İnsanın özgür olduğu gerçeğini savunan dünyada, aslında kısıtlanmış kalıplar arasında dolaştığımız gerçeğini öğreten düşünürler, bakıldığında yukarıdan aşağı meslek dalında bulunan herkesin bir kurallar bütününde yaşadığını bizlere aktarmaktadır. Demokrasi dediğimiz sistem bile aslında bir kurallar bütününe bağlıdır. Vali, savcı hepsi belirlenen bu kuralın dışına çıkmamalıdır. Kapitalist sisteme bağlı yaşamın sonu, nasıl bir gelecek vaat ediyor? Aslında kuralsızlık mı özgürlüktür yoksa belli bir kalıba sığmamak mı? Bu soruların kendinize sormanızı sağlayan bu okul, eleştirel teori kapsamında kesinlikle okumasının bol bol yapılıp irdelenmesi gereken çalışmalar arasındadır.
Bu konuda başka bir örnek ise, Matrix filminde sistemin sorgulandığı sahnedir. Bu sahnede Althusser’in insan-özne kavramından yola çıkarak, insanların yalnızca işlerine gittiği ve yaşamın getirdiği meslek kalıpları içerisinde zamanla körelleşmesi durumu muazzam örneklerle açıklanmaktadır.
Sistemin içerisinde belirlenen bu meslek kalıplarına uymak için gece-gündüz çalışan insanlara birde ek olarak belli bir partiye, dine, görüntüye mensup olması gerektiğini söyleyen kalıpların ortaya çıkmış olması, bireyi ne kadar özgür kılar?
İşe girmek için her yolu deneyen nitelikli genç nüfusun yerine, referans sistemine, amca, dayı, yeğen sistemine dayalı kurulan bu yeni sistemin vaat ettiği Türkiye geleceği ne kadar olumlu olabilir?
Hevesi, umudu, üretkenliği ,inancı körelen ve bir türlü istediği işe giremeyen genç nüfusun üretkenliğini kısıtlayan bu insanlar aslında vatanını ne kadar seviyor?
Tüm koşullar altında sınırsız özgürlük vaat eden fakat sınırlar dahilinde bir hareket sahası bırakan, her türlü liyakatsizliği savunan bu kurum ve kuruluşların istediği Türkiye modelini sorgulamak gerekmektedir.
30.06.2019 / umraniyegundemi.com
Etiketler: #Hatalar » #Kategorize » #ÖzgürDalçık » #Standardize » umraniyegundemiBENZER HABERLER