Etiketler: Gönüllerdeki “Mücahit” ErbakanOnun adı çoğu zaman “Hoca”, “Mücahit” veya “Profesör” sıfatlarıyla anılsa da kendisi her şeyden önce bir iman eriydi. 85 yıllık ömrünün yarısından fazlasını siyasetin kalbinde geçiren Profesör Doktor Necmettin Erbakan, hiçbir zaman davasından ödün vermeyen milli duruşuyla gönüllerdeki yerini koruyor ve korumaya da devam edecek.
TÜRKİYE’nin siyasi tarihine damgasını vuran en önemli liderlerden biri olan Necmettin Erbakan’ın hayatı, içinden çıkarılacak yüzlerce ders barındırır. Kendi dönemine olduğu kadar bugüne de ışık tutacak özellikteki bu dersleri iyi okumak gerekir. Gelin milletin gönlünde taht kuran ve “milletin adamı” sıfatının tam karşılığı isimlerden biri olan bu önemli siyaset adamının hayat hikâyesine birlikte göz atalım.
Erbakan Hoca, dünyaya 29 Ekim 1926’da yani Cumhuriyet henüz 3 yaşındayken geldi. Babası Mehmet Sabri Bey, oğlu doğduğunda Sinop’ta görevliydi. Çocukluğu babasının görevi sebebiyle şehir şehir gezerek geçti. İlkokula Kayseri’de başladı, Trabzon’da bitirdi.
BİLGE “MÜHENDİS”
Yıl 1937’de İstanbul serüveni başlamıştı. Aynı tarihte İstanbul Erkek Lisesi’nin kazanmıştı Necmettin Erbakan… Ortaokulun hem orta bölümünü hem lise bölümünü birincilikle bitirdi. Mühendis olmak istiyordu ve dileği gerçekleşti. İstanbul Teknik Üniversitesi Makine bölümünde birinciliklerini sürdürdü. Aynı yıllarda gelecekte en önemli siyasi rakibi olacak iki isim, Turgut Özal ile Süleyman Demirel de yine o okulun öğrencileri arasındaydı. Erbakan Hoca’nın aklında pek de siyaset yoktu. Namazını kılıyor sohbetlerinde arkadaşlarına milletinin ne denli değerli olduğunu anlatıyor, kalan vakitlerini derslerine ayırıyordu. Erbakan Hoca doktorasını yine İstanbul Teknik Üniversitesinde tamamladı. Sonra burs kazanıp Almanya’ya gitti. Yurda döner dönmez ise Türkiye’nin ilk yerli motorunu üretti.
TOBB BAŞKANI OLDU
1967 yılında Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin Genel Başkanı oldu Erbakan Hoca… Siyasetin içinde değildi ama günün koşulları ister istemez onu siyasetin içine doğru çekiyordu. Başkanlığı döneminde İstanbul sermayesi karşısında Anadolu sermayesini destekleyen çıkışlarıyla dikkatleri üzerine çekti. Bu genç mühendisi artık halk da tanıyordu. Milli değerleri savunan, Allah’ın (c.c.) ismini ağzından bir an olsun düşürmeyen o ismi tanıdıkça daha da çok seviyordu.
SİYASET SAHNESİNE NASIL ÇIKTI?
Erbakan Hoca 1969’da siyasete girmeye karar verdi. Kendini Adalet Partisi’ne yakın görüyordu, partiye başvurdu. Konya vekili olmak istediğini söyledi. Ama hiç ummadığı bir tepki aldı. Üniversiteden arkadaşı Süleyman Demirel, onu reddetti.
Kolay öfkelenen biri değildi Erbakan Hoca… Hele pes eden biri hiç değildi. Sadece üzülmüştü. Bağımsız vekil olmaya karar verdi. Seçimlerde Konya vekilliğini büyük bir farkla kazandı. Artık siyaset sahnesindeydi ve yaklaşık 50 yıl boyunca bir yıldız gibi parlayacaktı.
İLK PARTİSİNİ KURDU
Konya’nın bağımsız vekili Erbakan Hoca 1970 yılında Milli Nizam Partisi’ni kurdu. Amacı adı üzerinde “Milli” bir nizam yani milli bir düzen kurmaktı. “Milli Görüş” fikri de bu sayede yavaş yavaş temellerine oturuyordu. Bunu dillendirmek bile cuntanın dikkatini, kendisi ve arkadaşlarının üzerine çekmeye yetmişti. 12 Mart muhtırasından kısa bir süre sonra Erbakan Hoca’nın Milli Nizam Partisi “laikliğe aykırı” olduğu gerekçesiyle kapatıldı.
İKİNCİ PARTİSİ: MİLLİ SELAMET PARTİSİ
Profesör Necmettin Erbakan, 1973 seçimlerine Milli Selamet Partisi kurarak girdi ve bu kez yüzde 12 oy aldı. Erbakan Hoca’nın iktidar yürüyüşü başlamıştı artık. Seçimin ertesinde kurulan CHP-MSP hükümetinin başbakan yardımcısı oldu. Tam da Kıbrıs Harekâtı günleriydi. Erbakan Hoca harekâtı hararetle savunuyordu. “Mücahit” ismini milleti bu yıllarda verdi ona. Onun sayesinde başlayan 1974’teki harekât ile birlikte Kıbrıs’ta yaşayan Türk nüfusu Rum zulmünden kurtuldu.
SİYASETİN FIRTINALI YILLARI
1975, 1977, 1979 seçimlerinin ardından her hükümette o da vardı. Ama yeni bir darbe de yoldaydı. 12 Eylül karanlığında en büyük baskılardan bir de onun üstünde kuruldu. Erbakan Hoca darbeden sonra İzmir’de uzun süre gözaltında tutuldu sonra tutuklandı. 9 ay cezaevinde kaldı. Cunta onun siyaset yapmasını da 10 boyunca yasaklamıştı.
Siyaset yasağı 1987’de kaldırıldı Erbakan’ın… Ancak Profesör Necmettin Erbakan yasaklı olduğu dönemde dersine iyi çalışmıştı. 1984 seçimlerinde Milli Görüş fikri Şanlıurfa ve Van belediyeleriyle model olmuştu Türkiye’ye…
REFAH PARTİSİ VE YÜKSELİŞ
Erbakan Hoca hakkındaki yasak kalktığı ana Refah Partisini kurdu ve bu yeni parti siyaset tarihini yeniden yazdı. Önce yerel seçimler vardı. Parti daha önce aldığı Şanlıurfa ve Van belediye başkanlıklarındaki oylarını daha da sağlamlaştırdı. Bu iki belediyeye ek olarak Kahraman Maraş, Sivas ve Konya yine Refah Partisi’ne geçti. Büyükşehirler de yoldaydı. 1994’de Ankara ve İstanbul büyükşehir belediyelerini de kazandı. Bir devrimdi bu ve artık yeni bir dönem başlamıştı. Düne kadar ezilen, baskılanan ve siyasetin dışına itilenler iktidara yürüyordu.
HÜKÜMET KURMA BİLMECESİ
1995 genel seçimlerinde tam bir Refah Partisi fırtınası koptu. Erbakan Hoca o sandıktan birincilikle çıktı. İşte bu vesayet için çok ama çok önemli bir sorundu. Cumhurbaşkanlığı koltuğunda vesayetin temsilciliğine soyunan biri vardı. Erbakan Hoca’nın üniversiteden eski bir arkadaşı Süleyman Demirel…
Demirel, hükümet kurma görevini seçimin birincisine değil seçimin ikincisine yani kızım dediği Tansu Çiller’e verdi. DYP-ANAP hükümeti kuruldu. Köşk müdahalesiyle kurulan koalisyonun ömrü sadece birkaç ay sürebildi.
“BAŞBAKAN” ERBAKAN
Millet Refahı istiyordu. Köşk milyonların o çağrısına karşı daha fazla kayıtsız kalamazdı. Profesör Erbakan 28 Haziran 1996 tarihinde Başbakan oldu ve tam da sözünü verdiği gibi ülkeye refahı getirdi. İlk iş işçiye, memura zam yaptı.
Türkiye’yi bir yıl içinde yüzde 7 buçuk oranında bir büyüme yakaladı Erbakan Hoca’nın Refah partisi döneminde… Aynı günlerde Refahlı belediyeler de ardı ardına devrimlere imza atıyordu. İstanbul’un çöp dağları yıkılıyor, çekilmez kokusuyla milleti bezdiren Haliç’de balıklar yeniden yüzüyor. Ankara’nın nefes almaya imkân tanımayan havası temizleniyordu. “Refah” millete iyi gelmişti.
Aynı dönemde millet Erbakan Hoca’nın sıklıkla milli duruşlarına da tanık oluyordu. Yine o dönemde dış politikada da sıra dışı adımlar atıldı. Erbakan Hoca, Batı aklının G-8’lerine karşı Müslüman ülkeleri bir araya getirmeye kararlıydı. Yani dünyaya kafa tutuyordu. Milli bir duruştu ve bu duruş birileri için yeni bir darbeye yeter bir sebepti.
28 ŞUBAT DARBESİ
“Laiklik elden gidiyor” sloganları çok geçmeden atılmaya başlandı. Medya başroldeydi. Aczimediler, sahte şeyhler ve bin bir türlü provokasyon ardı ardına sahnelendi. Başroldeki medyaya iş dünyası, üniversiteler, sendikalar ve asker de destek verdi çok geçmeden.
Artık başörtüsü takan ya da namaz kılan herkes hedefti. Kur’an okumak bile neredeyse yasaktı. 28 Şubat süreci Türkiye’de büyük yaralar açtı. Vesayet geri dönmüştü. Hedefteki Refah Partisi çok geçmeden kapatıldı. Partiyi kapatan mahkeme Erbakan Hoca’ya 5 yıl boyunca siyaset yapma yasağı da getirmişti.
Ancak Erbakan Hoca bir devlet adamıydı. İsteseydi o gün ayağa kalkar, bağırır ve davası uğruna dikleşebilirdi. Yapmadı. Dikleşmeden dik durmanın ne demek olduğunu o gün orada herkese gösterdi.
BASKILAR HEP DEVAM ETTİ
Tüm bu baskılar karşısında vazgeçebilirdi de Erbakan Hoca… Ancak o vazgeçecek bir lider değildi. Ardından yürüyen milyonların umuduydu. O güne dek sırf “İslam” dediği için sırf “milletim” dediği için hep baskıya uğramış ama hiç vazgeçmemişti.
Evet, yasaklıydı belki ama yasak engel değildi. Yıllar boyu bir nakış gibi işlediği “Milli Görüş” fikrini sadece cunta öyle istedi diye siyaset sahnesinden silmeyi asla ve asla düşünmüyordu.
Refah’ın devamı olarak Fazilet Partisi kuruldu. Fazilet Partisi bir sonraki seçimde meclise girmeyi başardı. Fakat o parti bu kez başörtüsü üzerinden hedef olacaktı.
HAKK’A YÜRÜYÜŞÜ
Erbakan Hoca’nın emaneti teslim ettiği tarih bir tevafuğa dönüştü. 28 Şubat darbesinden tam 14 yıl sonra, 2011 yılında takvimlerin 27 Şubat’ı gösterdiği bir gün ve rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı Erbakan Hoca… Doktorlar solunum ve kalp yetmezliği teşhisi koymuştu ve sabah saat tam 11.40’da Hakka yürüdü.
1 Mart 2011 Salı günü ise İstanbul Fatih Camii o güne kadar görmediği bir kalabalığı gördü. Milyonlarca kişi toplanmıştı Fatih’te… Dillerinde dualar vardı. Hoca’yı, yani Mücahit Erbakan ismiyle simgeleşen Türk siyaset tarihinin en renkli simasını o gün sonsuzluğa milyonlar uğurladı.
Biz de vefatının yıl dönümünde bir dönem bütün inanların umudu haline gelen bu büyük lideri rahmet ve minnetle anıyoruz.
BENZER HABERLER