logo

ARAKAN AĞLIYOR DÜNYA SUSUYOR

Dünya mazlumlarının kapanmayan en acı yaralarından biri olan Arakan kan ağlamaya devam ediyor. Rohingya Müslümanları’nın sistematik olarak katledilmesine sessiz kalan dünya, yine karanlık hesaplar içinde insanlığını kaybetmeye rıza gösteriyor. Peki, bölgede yaşanan vahşetin kökeninde neler var?

Günlerdir Myanmar son çeyrek asrın en büyük insanlık trajedisine sahne oluyor. Din, dil, renk ve mezhep ayrımı olmaksızın herkesin vicdanını yaralaması gereken Arakan bölgesindeki katliamlara, bütün bir dünya ne yazık ki kör, sağır ve dilsiz kesildi. Küresel hesapların uluslararası kamuoyunun kalbine karabasan gibi çöktüğü ortamda vahşetin boyutları başladığı günden bugüne artarak devam ediyor.

Soykırım nasıl başladı?

İsterseniz önce olayların nasıl başladığını bir hatırlayalım. En önce Arakan’dan 10 polisin öldürüldüğü saldırının haberi geldi. Bu, Myanmar hükümetinin başlatacağı katliam operasyonları için yeterli bir gerekçeydi ve polislerin ölümünden sorgusuz sualsiz Rohingya Müslümanları sorumlu tutuldu. 
Oysa ellerinde ne top tüfek ne bir başka silah vardı. 25 Ağustos Cuma günü itibariyle hepsi yıllardır dışlanmışlığın getirdiği fakirlik ve mahrumiyet içinde yaşam mücadelesi veren siviller katledilmeye başlandı.
Budist çetelerin başını çektiği saldırılarda onlarca köy yakılıp yıkılırken kadın-erkek, yaşlı-genç ayırt etmeksizin 3 binden fazla insan öldürüldü. 
Yerel kaynaklardan alınan bilgilere göre Mushaur, Shadualashor, Tulatuli ve Waikun köyleri ve etrafı tamamen yerle bir edildi. 
Yaşanan vahşetten kaçan on binlerce sivil canını kurtarmak için hemen kapı komşuları olan Bangladeş sınırına dayandı. Ancak sınırı geçmek isteyenleri zor kullanarak uzaklaştıran Bangladeş polisi, ölümle burun burna gelen çaresiz sivillerin kurtuluş umudunu yerle bir etti. Binlerce Rohingya Müslümanı gerisin geri dönmek zorunda kalırken dağlarda ve zor doğa koşullarında hayatta kalma mücadelesi verdi, vermeye de devam ediyor.

Myanmar hükümetinin hedefi ne?

Myanmar’da azınlık konumunda bulunan Müslümanlara yönelik hükümet sistematik olarak yürüttüğü katliamlarla etnik bir temizlik yapıyor. 
Üstelik buna rağmen ülkenin Nobel Barış Ödüllü Devlet Başkanı Aung Sna Suu Kyi, ordunun işlediği cinayetleri görmezden gelerek ortada böylesi bir soykırımın olmadığını savunuyor. 
Bununla da yetinmeyen Kyi, katliamların tek sorumlusu olarak Rohingya Müslümanları’nı gösteriyor. Üstelik ortada göz var, izan var dedirtecek şekilde tecavüz ve yargısız infazların onlar tarafından yapıldığını ileri sürüyor. 
Hâlbuki işledikleri insanlık suçlarını üstünü örtmek için bu tür asılsız ithamlara başvuran Kyi’nin yönetimindeki ülkede yaşananların görüntüsü bütün bunların aksini ispatlıyor. 
Öyle ki ordunun mezaliminden kaçanların çoğunun yüzme bilmediği halde can havliyle Naf Nehr’ine atladığı ve pek çoğunun sonunun ölümle sonuçlandığı görüntülerle apaçık ortada. Her sabah nehirden toplanan onlarca ceset arasında sağ kalanlar ise havada devriye gezen helikopterlerden açılan ateşle öldürülüyor.

BM neden susuyor?

Arakan’da yaşanan soykırım karşısında BM üç maymunları oynayarak esasen kendi yasasını çiğniyor. Çünkü BM yasalarına göre soykırım gerçekleştiren ülkelere uluslararası bir yaptırım uygulanması gerekiyor.

Çin’i karşısına almak istemeyen BM ve onunla birlikte küresel hesap dengesi güden dünya kamuoyu her hangi bir yaptırıma yanaşmıyor.

Çünkü katliam uygulayan Myanmar hükümetinin arkasında Çin gibi uluslararası dengeleri sarsabilecek bir ekonomi devi duruyor. Bu sebeple Batı basını Arakan’da yaşanan binlerce sivil ölümü bilinçli olarak küçük rakamlar üzerinden aktarıyor.

Gerçek rakamlar telaffuz edilmeyerek BM’nin göz yumduğu insanlık dramına karşı halk nezdinden çığ gibi büyüyebilecek olası tepkilerin de önüne geçilmiş oluyor.

Ancak her nasıl saklanırsa saklansın bütün bu yaşanan trajedinin uluslararası kamuoyunun vicdanında bıraktığı bu kara lekenin en büyük sorumlusu duruma müdahale gücünü elinde bulundurduğu halde kılını kıpırdatmayan Birleşmiş Milletler olacaktır.

Mazlumların umudu Türkiye

Tüm dünyanın ve Bangladeş’in umarsız tavrı karşısında harekete geçen Türkiye, Rohingya Müslümanları’nın imdadına yetişen ilk ülke oldu.

İlk olarak Myanmar Hükümeti lideriyle telefonda görüşen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sayesinde bölgeye ulaştırılacak yardımların önü açıldı.

Ardından Türkiye, sınır kapıları açıldığı takdirde Bangladeş’e sığınacak mültecilerin bütün masraflarının karşılanacağı mesajını iletti. En nihayetinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan ile birlikte bakanların yer aldığı bir heyet Türkiye’nin şefkat elini Arakanlılara uzattı.

Atılan bu adımlarla bölge Müslümanlarının tek umudu konumundaki Türkiye tarihi bir misyonu yerine getirmiş oldu. Zira ikinci Balkan savaşları sırasında Arakanlı Müslümanlar’ın Osmanlı’ya nasıl destek verdiğini anlatan vesikalar bu kardeşlik misyonunu daha dün gibi gözler önüne seriyor.

Arakan’da zulüm 35 yıldır sürüyor

Yüz yıllardır yaşadıkları bölgede Rohingya Müslümanları, hükümet politikaları ve uluslararası çıkar hesapları yüzünden tam 35 yıldır yersiz yurtsuz bir yaşama mahkûm ediliyor. 
Gördükleri sistematik saldırılar ve yıldırma politikalarıyla sayıları 3 milyondan 1 milyona düşen Rohingya Müslümanları’nın yaklaşık 140 bini Bangladeş’e sığındı.

Son olaylardan sonra bu sayısı 200 bini aştı. Geçen zaman içinde BM hiçbir somut adım atmazken son günlerde yaşanan katliam 2012’den buyana yaşanan en ölümcül süreç olarak karşımızda duruyor.

Kaldı ki çok değil daha 2016 yılının Ekim ayında benzer bir katliam daha gerçekleştirilmiş ve en az 400 Rohingya Müslümanı öldürülmüş ve binlercesi yerinden ve yurdundan edilmişti. Yıllardır tek bir ırk ve tek bir din temelli gerçekleştirilen saldırılar öncesi gayrimüslimler tahliye edilirken bir tek müslümanın tahliye edilmemesi bölgede bir soykırım yapıldığının delillerinden sadece biri.

Sonuç olarak bugün Myanmar hükümeti tarafından sırf Budist ulus için bir tehlike olarak görüldüğünden bir soykırıma maruz bırakılan Rohingya Müslümanları’na er ya da geç tüm dünyanın insanlık onur ve haysiyeti için sahip çıkması gerekiyor.

Bangladeş kapıları açmakta geç kaldı

Başlangıçta katliamdan kaçanları adeta kaderine terk eden Bangladeş hükümetinin sergilediği tavır soykırıma ortak olmak anlamı taşıyordu. Son bir umut hayatta kalmak için kendisine sığınan Müslüman sivillere son derece hoşgörüsüz karşılayan Bangladeş, gerekçe olarak bugüne kadar yeterince mülteci aldıklarını ve yeni gelen mültecilere bakamayacakları ileri sürdü. Kendisine sığınanlara çaresiz insanlara silah doğrultan Bangladeş’in bu tutumu karşımıza insani açıdan bölgede yaşanan bir başka krizin fotoğrafını getirdi. Ancak neyse ki Türkiye’nin girişimleriyle Bangladeş bu yanlışından dönerek kapılarını geç de olsa açtı. 

Myanmar medyası yaşananları saklıyor

Ülkede olup bitenlerin yerinde gözlenmesine hükümet engel olurken Myanmar medyası da soykırımı eşit şartlardaki iki grubun çatışması gibi lanse ediyor. Ülke basının haberlerine bakılacak olursa çatışma Budist gruplarla yerel halk arasında yaşanıyor, ordu ise bu çatışmayı durdurmak için operasyon düzenliyor. Ancak tüm bunların olayların hakikatiyle yakından uzaktan alakası bulunmuyor.

Böyle olmadığı gibi yerel kaynaklara göre bombardımandan önce köylerdeki Budist halk tahliye ediliyor. Tahliye bittikten sonra operasyon başlatılıyor.

Diriliş Postası_ MUHAMMED ŞİMŞEK / ANALİZ HABER

Etiketler:
Share
1024 Kez Görüntülendi.
#

SENDE YORUM YAZ