Dün (10 Temmuz 2020) Sultan Fatih II. Mehmed’in vakıf yadigarı Ayasofya-i Camii-i Kebiri 86 yıl sonra tekrar asli hüviyeti üzerine döndürülmesi için Danıştay mahkemesinin verdiği karar üzerinden müze halinden çıkartılıp cami olarak faaliyetinin devamına karar verildi. (İnşallah bir gün vakfisinin de aslına uygunluğu rucu eder.)
Ancak Sultan Fatih II. Mehmed’in bir diğer yadigarı İstanbul’un fethinden 10 yıl sonra (1463-64) yıllarında fethi gerçekleşen Bosna’dır.
Bosna’da fetihten sonra hızlıca islamlaşma süreci başlamış batılıların ve bölge halkının tabiri ile Türkleşme olmuştur.
Bugün 25 yıl öncesini hatırlayabilecek yaşta olanlar yaşarken maalesef gördüler, duydular, yaşadılar ve acısını hissettiler.
13-18 Temmuz 1995 tarihleri arasında Bosna Hersek’te yaşanan soykırım ve katliama tanık oldular.
11 Temmuz 1995 yılılında Serebrenika’da 8 binden fazla müslüman guya Birleşmiş Milletler’in güvenli bölge ilan ettiği yerde yok edildi. Yok edilen Bosnalılardan hala kimlikleri tespit edilemeyenler var. Çeyrek asırdır her yıl aynı acı bir kez daha yürekleri dağlıyor.
Acısını hatırlayıp olayları unutanlar için hatırlayalım ve kimin kim olduğuna bir daha bakalım.
***
1992 yılında başlayan Sırp katliam ve soykırımı önlenemez hale gelince Birleşmiş Milletler olaya müdahale edip güvenli bölgeler oluşturmaya başlamıştı. BM çatısı altında guya Hollandalı güçlerin (Holllandalı komutan da Ratko Mladiçin suç ortağıdır bana göre ama Lahey’in nerede olduğuna bakmak lazım) denetim ve kontrolünde olan bölgeyi sonradan savaş suçlusu ilan edilen Ratko Mladic komutasındaki Sırp birlikleri, 11 Temmuz 1995 günü Srebrenitsa‘yı ele geçirmişti.
Ve tarihe geçen şu cümlelerini söyledi “Sırp bayramı arifesinde şehri Sırp milletine armağan ediyoruz. Nihayet bu topraklarda Türklerden (bölge Müslümanları için kullanılan ifade) intikam alma zamanı gelmiştir.”
Peki dünya bu duruma ne demişti?
Dünya’yı bırakalım Türkiye bu duruma ne demişti?
Buraya yazmayayım ama o günü yaşayanlar hafızalarını bir yoklasınlar.
Ne dediklerini ve ne yaptıklarını hatırlasınlar!
Daha sonrası için bir not: 2007 yılında Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden gelen kanıtlar doğrultusunda, Srebrenitsa ve civarında yaşananları “soykırım” olarak nitelendirdi.
Evet mahkeme kararı ile Avrupa, Avrupa’da yaşanan hadiseyi soykırım olarak nitelendirdi.
İnsan kasabı Ratko Mladiç suçlu bulundu müebbet hapse mahkum edildi. (Sanki tek başına işledi bu suçu, mesela Hollandalı ortağına bir şey olmadı! Diğer komutanlar sanki hiçbir şey yapmadı.)
Sonra bu karar Adalet Divanı‘ndakilerin de vicdanını kanatmış olacak ki Radovan Karadziç’te soykırımdan 2016’da mahkum edildi.
Yanına da üç beş tane eski komutanlardan serpiştirildi ve mesele kapatıldı.
Mesele kapandı yara açık durum devam ediyor ve edecek gibi de görünüyor.
Şu 3 soruya cevap bulmaya çalışalım;
1-Efsane komutan ve büyük lider Aliya İzzet Begoviç’in İslam Deklarasyonu kitabında ( 1970) ortaya koyduğu manifesto dikkate alınmış olsa idi (Bosna’da ve diğer islam ülkelerinde) Bosna’daki soykırım olur muydu?
2- Biriktirdiği tüm birikimleri kan, gözyaşı, ölümler üzerine olan batı medeniyeti ve varlığı Bosna’da ve dünyanın bir çok yerinde suçüstü yakalanmışken neden hala hem hiçbir şey yokmuş gibi davranıyor hem de yersiz ve haksız bir şekilde Müslüman-Türklere iftira atmaktan çekinmiyorlar?
3-Sırpları bu kine bu vahşete sürükleyen sebep neydi? Ya da bu günün dünyasında Sırplar fırsat bulsa ne yaparlar?
Nişan-ı hümayun şu ki:
Ben ki Sultân Mehmet Hanım. Cümle avâm ve havâssa ma‘lûm ola ki, işbu dârendegân-ı fermân-ı hümâyûn Bosna ruhbânlarına mezîd-i inâyetim zuhûra gelip buyurdum ki, mezbûrlara ve kiliselerine kimse mâni‘ ve müzâhim olmayıp ihtiyâtsız memleketimde duralar. Ve kaçup gidenler dahi emn ü emânda olalar.
Gelüp bizim hâssa memleketimizde havfsiz sâkin olup kiliselerine mütemekkin olalar ve yüce hazretimden ve vezîrlerimden ve kullarımdan ve reâyalarımdan ve cemî‘-i memleketim halkından kimse mezbûrelere dahl ve ta‘arruz edip incitmeyeler, kendülere ve cânlarına ve mâllarına ve kiliselerine ve dahi yabandan hâssa memleketimize âdem gelirler ise yemîn-i mugallaza ederim ki yeri, göğü yaratan Perverdigâr hakkıçün ve Mushaf hakkıçün ve ulu Peygamberimiz hakkıçün ve yüz yirmi dört bin peygamberler hakkıçün ve kuşandığım kılıç hakkıçün bu yazılanlara hiçbir ferd muhâlefet etmeye. Mâdâm ki bunlar benim emrime mutî ve münkâd olalar.
Şöyle bilesiz.
BENZER HABERLER